Daha önce ‘HÖH’ÜN 'TÜRKİYE SENDROMU' başlıklı yazımda belirtmiştim. ‘Parti yöneticilerinin herhangi bir konuda, Türkiye’den gelen kamu veya özel kuruluşların temsilcileri ile yaptıkları görüşmelerin Bulgar basınına yansımasından pek hoşlanmıyorlar. Özel görüşmelerden bahsetmiyorum. Örneğin HÖH belediye başkanları, Türkiye’den resmi ziyarete gelen bir mevkidaşı ile yaptıkları görüşmenin Bulgar basınında yer almasından rahatsız oluyor…’
Rahatsız oluyor ve bu nedenle de basının temsilcilerine haber verilmiyor. Ancak yine o basın temsilcilerine ihtiyaç duyulduğunda aynı bilgi notu beş defa gönderiliyor…
Hafta içinde Kırcaali’de yapılan Anadil Günü kutlamasında da aynı şey oldu. Yine basına kimse haber vermedi. Toplantının basına kapalı mı değil mi, kimse önceden uyarmadı. Gazeteciler toplantıya geldiklerinde de çıkın gidin denildi. Bu köy kahvehanesi mantığından farklı bir şey değildir.
Kimse kusura bakmasın, Kırcaali bölgesindeki yedi belediye başkanı, Türkiye’nin Filibe Başkonsolosu ve bölgenin tanınmış simaları herhamgi bir toplantıya katılıyorsa ve kimse o toplantı hakkında önceden bilgi vermediyse gazeteciler merak eder.
Yeri gelmişken hatırlatmak isterim ki, Filibe Başkonsolosluğunun önceki yıllarda Kırcaali’deki yerel basınla ilişkilerinde bu tür pürüzler mevcut değildi.
Gelelim devlet radyosunun temsilcisinin bunları eleştirmek yerine toplantının Türkçe yapıldığından şikayet etmeye kalkmasına.
Okul yıllarımda Bulgar öğrencilerle harhengi bir şey için tartıştığımda genelde müdüre şikayet şöyle olurdu ‘Müdürüm, Nahit Türkçe konuşuyor’. İşte artık ben haklı da olsam haksız da olsam suçluydum. Çünkü Türkçe konuşuyormuşum… Devlet radyosunun Kırcaali temsilcisi de Anadil Günü kutlamasındaki organizasyon skandalını aynı o öğrencilik yıllarımdaki gibi şikayet etmeye kalktı – ‘Türkler toplantısını sadece Türkçe konuşarak yaptı’. Kısacası iş yapayım darken çiş yaptı. Komünizm çoktan bitti ve Türkler kendi toplantılarını istediği dilde yapabilir.
Sözün özü bazı işler diplomasi inceliği gerektirir…