Meydana meydan okumak

4 Haziran 2013 Salı |

İçerden bakışla dışardan bakışınıza göre resmin boyutu her zaman değişik olur. Türkiye’nin dünyadaki ağırlığı iki liderin iktidarı döneminde öne çıkabilmiştir.

Bu liderlerden biri Turgut Özal, diğeri ise Recep Tayyip Erdoğan’dır.
Özal Türkiye’de söz sahibiyken Orta Asya’daki eski Sovyet cumhuriyetlerindeydim. Türkiye’nin güç olduğunu o cumhuriyetlerde görebiliyor ve yaşayabiliyordum.
Güçlü olmakla, o gücü hissetirmek farklı şeyler çünkü...
Daha sonra aynı gücün yansıması Erdoğan’la geldi.
Erdoğan’dan önceki liderlerin Türkiye’si büyüktü ama gücü boğuktu.
Hala dışardan, bu defa Balkanlar’dan baktığım için Türkiye’nin içindeki hassas dengeleri bir tarafa bırakıp ülkenin dış resminde o gücü görüyorum.
Ancak gücün dışarıdaki hali iç hassasiyetlerdeki dengesizlik yüzünden gölgelendi.
İstanbul Gezi Parkı’ndan başlayan isyan, o ana kadar birikenlerin dışavurumu sadece...
Dünya ‘orantısız güç’ kullanıldı diyor. Bu tespiti yapmak için uzman olmak gerekmiyor. Doğal olarak ‘orantısız güç’ kullanımı ‘orantısız tepki’ de getiriyor...
Erdoğan’ın söylediği gibi eylemcilerin arasında polis araçlarını deviren, yıkıp yakan ‘marjinal gruplar’ ve yabancı istihbarat elemanları yok mu? Olması değil, olmaması şaşırtıcı olurdu zaten...
Ne var ki, bir parkta ağaçların kesilmemesi için barışçıl eyleme kalkışan vatandaşa da biber gazı ve cop sallamaya başlarsanız sizde marjinalleşmiş olursunuz.
Üstelik sağduyulu tavır beklenirken Erdoğan, sokağa dökülenler için üç beş çapulcu' dedi ve meydan okumaya devam etti.
Büyük ve güçlü bir ülkenin lideri, karşısında yönettiği toplumun hangi kesimi olursa olsun dikleşmeyi değil, sağduyuyu tercih etmeli...